Ömer Ökten
İhsan Doğramacı Bilkent Üniversitesi / 1. Sınıf
I. Giriş - Yazı Hakkında
Anayasa hukukunun doktrindeki yansımasında birçoklarımız sadedi hızlıca kurucu iktidar, devlet biçimleri, seçim sistemlere, anayasa denetimi gibi konulara getirmeyi, güncel tartışmalara oldukça paralel olan bu konuları gündemde tutmayı seviyor hatta belki istiyoruz. Ancak diğer alanlarda olduğu gibi hukukta da yöntemimiz konulara dair anlayış ve yaklaşım biçimlerimizi sıkı sıkıya belirler. Hukuk pek tabii bir bilim değildir ama bu hukuk yaparken bilimsel metotlara uymayacağımız, bir yönteme uymasak da olur diyebileceğimiz anlamına gelmez. Hukukun kendi içindeki metodolojisi benim bu kısa yazıda ele alamayacağım kadar uzun, bir o kadar da çetrefilli bir konu.
Bu yazıda hepimizin anayasa derslerinde elinin altında olan, yaşayan bir efsane diyebileceğimiz Kemal Gözler’in Anayasa Hukukunun Genel Teorisi kitabında açtığı bir yöntem tartışmasına odaklanacağım.
II - Tartışmanın Tanımlanması ve Gözler’in Duruşu
Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Teorisi isimli eserinde anayasayı konu edinen yaklaşım biçimlerini ve yöntemlerini değerlendirmektedir. Anayasanın en başta tarihin akışıyla şekillendiği düşünülürse anayasa tarihi yaklaşımla değerlendirilebilir. Anayasa tarihin derinden etkilediği bir yapı olarak belirli değer yargılarında da bulunacaktır ki bu da anayasayı felsefi yönden inceleme imkanı doğurur. Anayasanın taşıdığı değer yargıları insanların ve doğal olarak da toplumların bir ürünüdür, bu yönden sosyolojiye de anayasayı inceleme şansı tanıyabiliriz. Ve en nihayetinde, anayasalar hukuk düzeninin bir parçası hatta en temel yapı taşıdır; o halde hukuki yaklaşım da mümkündür.
İşte Kemal Gözler tam da burada bu yaklaşımlara dair bir sav ortaya atıyor. Ona göre tüm bu disiplinlerin yaklaşımları çok önemli ve gereklidir. Ancak bu yaklaşımları birleştirmek, karma hale getirmek gereksiz hatta sakıncalıdır. Gözler burada hukukçunun gözetmesi gereken doğal ve pratik bir ayrımı ön plana çıkarır. Evet, gerçekten de bir hukukçunun asıl amacı bir hukuk enstrümanı olarak anayasayı değerlendirmek, diğer konularda yaklaşımda ileri sürülecek fikirleri hukuk kısmına bulaştırmayıp ayrı ayrı çalışmak olmalıdır. Fakat Gözler’in hızlıca atladığı bir soru olarak tartışmayı şuraya getirmek isterim: Diğer yaklaşımlardan yararlanmadan, hukuk düşüncesine dahil etmeden anayasayı tartışabilir miyiz?
III - Anayasa Hukukunun Pozitif Yönü ve Kurucu İktidar Bariyeri
Anayasa da her kanun gibi bir kanun numarasına sahiptir, biçim yönünden de diğer kanunlarla arasında neredeyse hiçbir fark yoktur. Ancak anayasa diğer tüm kanunlardan çok basit bir biçimde ayrışır: Anayasa gücünü başka hiçbir şeyden almaz, kendi gücünü yaratır. Hans Kelsen burada meselenin çözümünü bir “grundnorm”a yıksa da bu saf hukuk düşüncesi anayasanın ilk yazılışı noktasında kafalarda hala soru işaretleri bırakacaktır. Asli kurucu iktidar, anayasayı kuran iktidar olarak kendinden önce yaratılmış hiçbir pozitif hukuk kuralına uymak zorunda değildir. Tam olarak bu noktada Gözler’in bahsettiği bu hukuki yaklaşımın tekliği yalnızca tali kurucu iktidara uygulanabilir çünkü asli kurucu iktidar bu boşlukta diğer yaklaşımlarla göbekten bağlıdır.
Aslında hem Kelsen hem de Hart çeşitli noktalardan hukukun toplumsal yönünü kabul ederler. Kelsen etkinlik kavramıyla, Hart tanıma kuralıyla yapar bunu. Bu yönden pozitivizm dışlanması gereken değil diğer bakış açılarla beraber kullanılması gereken bir konu benim için.
IV- Hukuk-dışı Yaklaşım Biçimleri
Daha iyi bir anayasa kavrayışı için diğer alanlara ihtiyacımızı kabul ettiysek bu yaklaşımlara kısa kısa değinmek faydalı olabilir. Gözler’in de kabul ettiği üzere felsefi yaklaşım tartışmada tamamlayıcı rolü oldukça yoğun bit yaklaşımdır. Kurucu iktidarlar anayasalarını çeşitli değer yargılarına dayanarak yaparlar. Bu yüzden anayasayı birilerinin vaaz ettiği kural dizileri olarak değil, felsefenin konusu olarak değerleri anlama çabası şeklinde görmek lazım.
Kurucu iktidar bu değerleri kafasından uydurmayacaktır elbette. Bu değerler sıklıkla toplumun yapısından kaynaklanır. Toplumla taban tabana zıt anlayışta bir hukuk düzeni ayakta kalamayacaktır. Anayasa kaynağını toplumdan aldığı gibi sonuçlarıyla da toplumsal hayata dokunur. Türkiye’yi son günlerde yeniden dirilmekle birlikte uzun yıllardır anayasa tartışmaları meşgul etmekte. Yalnızca anayasa değişiklikleri değil, değişiklik düşüncesi bile toplum üzerinde yoğun bir etkiye sahip.
Ve ister yazılı olsun, ister yazısız; tarihin akışına yön vermek anayasaların huyudur. Tarihteki bir çok kırılım ya anayasayla sonuçlanmış ya da anayasadan kaynaklanmıştır. Burada yazımızın konusu olmadığı için örnekleri abartmak istemiyorum, o yüzden Türk siyasi hayatıyla hukuk hayatının paralelliğine işaret etmek yeterli olacaktır diye düşünüyorum.
V- Sonuç - Ne Yapmalı?
Sonuç olarak, Kemal Gözler anayasa hukuku doktrinimizde hakkıyla çalışılmamış bir konuya ayırdığı birkaç sayfayla dahi önemli bir adım atmıştır. Konuya dair daha ayrıntılı çalışmalar gerekse de bu konunun yakında yeniden popülerleşeceğini düşünüyorum.
Hukukun insanla sıkı ilişkisi unutmamak, belki de bize kendimizi biraz biraz ilahi bir güçle donatılmış hissettiren “hukukçu” kimliğimizi gözden geçirmek lazım. Anayasalarımız kültürlerimizle, günlük hayatımızla bazen o kadar yakınlaşıyor ki biz gözümüzün önündekini göremez oluyoruz belki de. Anayasa hukuku çok önemli akademik figürlerin şekillendirdiği bir alan olarak zaman zaman genç hukukçular için korkutucu ve kompleks bir alan izlenimi uyandırıyor olabilir. Bu yönden yazı eğer bir temenniyle bitecekse bu doktrine gençlerden gelecek katkının artmasını istemek olacak.
Kaynakça
İşsevenler, Osman Vahdet. Kurucu İktidarın Eleştirisi Anayasanıin Maddi ve Fail Nedeni Osman Vahdet İşsevenler. Pinhan, 2019.
Gözler, Kemal. Anayasa Hukukunun Genel Teorisi. Ekin Kitabevi, 2020.
Kelsen, Hans. Saf Hukuk Kuramı. Nora Kitap, 2020.
Hart, H. L. A. Hukuk, Özgürlük ve Ahlak. Islık Yayınları, 2020.
,
Comments