Özgenur Yurtseven
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi
I. Giriş
Türkiye’de mahkemelerin iş yükünün artması sorunuyla beraber davaların görülme süreleri de uzamaktadır. 2022 yılı verilerine göre Yargıtay’ın Ceza Daireleri ve Hukuk Daireleri’ne gelen dava sayısı 712739 iken karar çıkan dava sayısı ise 355406’dır. Ayrıca bu verilere göre karara çıkan dosyaların ortalama karara bağlanma süreleri de 288 gün olarak belirtilmiştir (Arslan vd. 827). Mahkemelerdeki bu iş yükünün artması ve davaların görülme sürelerinin uzaması yargılamaya hâkim olan ilkelerinden biri olan adil yargılanma hakkının makul sürede yargılanma unsuruna aykırılık teşkil edebilir. Yargılama sürecinin uzaması ile beraber geciken adalet tarafları tatmin edemez hale gelir. Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlendiği üzere “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” Her ne kadar hem Anayasa’da hem de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda davaların makul sürede sonuçlandırılması öngörülmüşse de özel hukuka ilişkin uyuşmazlıkların giderek artmasıyla beraber yargılamanın en az giderle ve makul sürede sonuçlandırılması zorlaşmıştır. Alternatif uyuşmazlık çözümlerinin uygulanması, yargı hizmetlerinin kalitesinin artırılması bakımından önem taşımakla beraber aynı zamanda mahkemelerin iş gücünün hafifletilmesi ve tarafları barışçıl bir yönteme teşvik etmesi açısından da önemli etkilere sahiptir (Özbay 459).
II. İhtiyari ve Zorunlu Arabuluculuğa Bakış
6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 22 Haziran 202 tarihinde Resmî Gazete’ de yayımlanması ile yürürlüğe girmesiyle beraber alternatif uyuşmazlık çözümü olarak arabuluculuk Türkiye’de uygulanmaya başlanmıştır. İlk düzenlemelerde ihtiyari arabuluculuk olarak düzenlenen arabuluculuk daha sonra ilk kez iş davalarında zorunlu arabuluculuk olarak düzenlenmiştir. 2013’ten itibaren ihtiyari arabuluculuk için 4 milyon 893 bin 765 başvuruda bulunulmuş, bu başvurulardan 3 milyon 163 bin 556 tanesinde ise anlaşmaya varılmıştır (“Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 10. Yılında Türkiye’de Arabuluculuk Sempozyumu’nda Konuştu.”). Bu veriler ışığında ihtiyari arabuluculukta anlaşma oranının %99 olduğu belirlenmiş ve ihtiyari arabuluculuğun başarısını ortaya koymuştur. Her ne kadar ihtiyari arabuluculukta anlaşma oranı çok yüksek olsa da zorunlu arabuluculukta bu başarı yakalanamamıştır. Ticari uyuşmazlıklarda, iş ve tüketici uyuşmazlıklarında arabuluculuk bir dava şartı olarak yer almaktadır. Ayrıca 1 Eylül 2023 tarihinden itibaren yürürlüğe giren düzenlemeye göre kira uyuşmazlıklarına ilişkin davalar da zorunlu arabuluculuk kapsamına alınmıştır.
2022 yılında yayımlanan istatistiklere göre ticari uyuşmazlıklarda ve ticaret uyuşmazlıklarında arabulucuya gidilerek anlaşma oranı %52 iken iş uyuşmazlıklarında ise anlaşma oranı %58 olarak belirtilmiştir. Zorunlu arabuluculuğun ihtiyari arabuluculuk kadar başarıya ulaşamama nedeni arabuluculuğun temel ilkelerinden biri olan iradi olmasına dayandırılabilir (Arslan vd. 827). 6325 Sayılı Kanun’un 3. maddesine göre tarafların arabulucuya başvurmakta, süreci sürdürmekte, sonuçlandırmakta ya da süreci sonlandırmakta serbesttirler. Buna göre tarafları arabulucuya başvurmaya zorlamanın arabuluculuğun maksadına ve özüne aykırı olduğu ve bu yüzden de ihtiyari arabuluculuk kadar etkili olmadığı görüşünü benimsemek mümkündür.
Zorunlu arabuluculuğa her ne kadar iradi olmamasına yönelik eleştiriler getirmek mümkün olsa bile zorunlu arabuluculuğun olumlu tarafları da mevcuttur. İhtiyarı arabuluculuk kapsamında tarafların anlaşmaya varmak için gerekli müzakereleri başlatmakta genellikle isteksiz oldukları gözlemlenmiş ve bunun sebebinin de müzakereyi başlatmayan tarafın gözünde bunun bir zayıflık emaresi olacağından endişe duymaları olduğu saptanmıştır (Özmumcu 825). İhtiyari arabuluculukta durumun bu şekilde olmasına karşın zorunlu arabuluculukta tarafların zayıf konuma düşmelerinden endişe duymaları söz konusu değildir çünkü arabuluculuk bir dava şartı olarak kanunda öngörülmüştür ve tarafların hiçbiri müzakereyi başlatan taraf değildir.
İhtiyarı ve zorunlu arabuluculuğun hem olumlu hem de olumsuz yönleri mevcut olmakla beraber hiç kuşkusuz mahkemelerin iş yükünü hafifletmek açısından Türk hukukunda büyük etkileri olduğu aşikardır.
III. Aile Hukukuna İlişkin Uyuşmazlıkların Arabuluculuğa Elverişliliği
Türkiye’de aile hukukunda arabuluculuğa ilişkin bir düzenleme kanunlarda bulunmamakla beraber son birkaç yıldır aile hukukunda dava şartı olarak arabuluculuk üzerine çalışmalar yapılmaktadır.
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu madde 1/2’ de belirtildiği üzere arabuluculuk, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanır. Taraflar velayet ve çocukla kişisel ilişki kurmada serbestçe tasarruf edemezken maddi ve manevi tazminat ve mal rejiminin tasfiyesi davalarında serbestçe tasarruf etme yetkisine sahiplerdir. Bu sınırlamanın varlığı aile hukukundan doğan uyuşmazlıklarda arabuluculuğun uygulama imkânı bulmasını büyük ölçüde sınırlandırmıştır (Kavasoğlu ve Gündoğdu 777). Aynı hükmün son cümlesinde “aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir.” ifadesi yer almaktadır. Her ne kadar kanunda böyle düzenlenmiş olsa da aile hukukundan doğan uyuşmazlıkların birçoğunda psikolojik, sözel, ekonomik, cinsel, sosyal ve fiziksel şiddet mevcuttur ve bundan dolayı yargılama yapılmadan şiddetin mevcut olup olmadığının tespiti mümkün değildir (İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi). Bundan dolayı aile hukukunda arabuluculuğun elverişli olmadığı görüşünü savunmak mümkündür.
Yalnızca mal rejiminin tasfiyesi davasında dava şartı olarak zorunlu arabuluculuğun kanunda düzenlenmesi tartışılsa da bu uyuşmazlık da aile hukukuna ilişkindir. Her ne kadar boşanma davası sonuçlanmış olsa da bu şiddetin varlığının sona erdiği anlamına gelmemektedir. Şiddet vakalarının son yıllarda giderek artması ve kadının korunması meselesinin son derece önem arz etmesi nedeniyle arabuluculuğun uyuşmazlık çözümünde etkili ve güvenli bir yöntem olduğu söylenemez (İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi). Aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda çoğu zaman eşit olmayan tarafları arabulucu vasıtasıyla bir araya getirmek hem güvenli olmayacağından hem de arabuluculuğun eşitlik ilkesine aykırı olacağından bu tür uyuşmazlıkların arabuluculuğa elverişli olmadığını tartışmak mümkündür.
KAYNAKÇA
“Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 10. Yılında Türkiye’de Arabuluculuk Sempozyumu’nda Konuştu.” Adalet.gov.tr. 14 Kasım 2023. Web. 6 Aralık 2023.
Arslan, Ramazan ve diğ. Medeni Usul Hukuku. Ankara: Yetkin Yayınları, 2022. 8. Baskı.
İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi. “Aile Hukukunda Arabuluculuk Olmaz.” İstanbulbarosu.org.tr. 7 Mart 2019. Web. 6 Aralık 2023.
Kavasoğlu Abdurrahman ve Tansu Gündoğdu, “Aile Arabuluculuğunun Tarihi Gelişimi ve Ülkemizdeki Mevzuat Açısından Değerlendirilmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. XI, S. 2, 2021.
Özbay, İbrahim, “Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yöntemleri.” Uluslararası Özel Hukuk Sempozyumu, Bakü, 28 Eylül 2005.
Özmumcu, Seda, “Karşılaştırmalı Hukuk ve Türk Hukuku Açısından Zorunlu Arabuluculuk Sistemine Genel Bir Bakış.” İÜHFM C. LXXIV, S. 2, 2016.
Comments