top of page

Kölelik ve Humiliores Ekseninde Antik Roma’da Hak ve Emek

Güncelleme tarihi: 27 Şub

Fahri Karataş

Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi


Şekil 1. Bir köle künyesi. Tene me ne fugia et revoca me ad dominum Viventium in area Callisti. Eğer kaçtıysam beni zapt et ve Caliistus’taki efendim Viventius’a iade et.  British Museum resmî sitesi. “Slavery in Ancient Rome.” https://www.britishmuseum.org/collection/object/G_1975-0902-6


 

Roma düzeni, M.Ö. 751’den M.S. 1453’e değin çeşitli isimlere sahip olmuş ve farklı politik yapılar halinde hayatını sürdürmüştür. Bu bağlamda Roma, Kral (rex) yönetimindeki bir şehir devleti (civitas) olarak kurulmuş, sonrasında Roma ile beraber Ostia gibi çevre yerleşkelere hükmeden bir cumhuriyet (res publica) haline gelmiştir. Geç cumhuriyet devrinde, Sulla ve Caesar gibi halkta ve orduda popüler olmuş figürlerin, teamüle aykırı biçimde yıllarca diktatör olarak devleti bilfiil yönettiği dönemler yaşanmış, nihayet Octavianus, Augustus ismini alarak İmparatorluk dönemini başlatmıştır. Elbette, Principatus ve Dominatus devirleri arasında yüzyıllar geçse de, Roma düzeni, Caesar’ın ölümünden İstanbul’un fethine değin bir imparatorluk görünümünde sürmüştür. (Tekin, 26) Bu denli uzun bir süre boyunca devam eden bir siyasi-toplumsal sistemin oyun kurallarının, yani hukukunun, elbette çağlara göre değişkenlik göstermesi pek tabiidir. Bu yazıda, genel olarak Cumhuriyet ve İlk İmparatorluk (principatus) döneminde kölelerin durumu ile honorarium, colonus, peculium gibi kavramların hukuk düzeni içerisindeki yerlerine değinilecektir.

 

Köleliğin Hukuki Rejimi

Roma Hukukunda, kişi (persona) sözcüğünün, modern hukuktaki teknik anlamından yoksundur. Köle ve hür, persona başlığının altına girmektedir. Bu anlamda şahsın hukukunda yapılan en esaslı ayırım, insanların hür veya köle olmalarına aittir. Bu bağlamda kişi, hür ya da köledir. Hür kişi ile kölenin arasındaki hukuki ayrım, hakkın süjesi veya objesi olmakla ve Status Libertatis ile alakalıdır. Eşya hukuku bağlamında köle, mülkiyet hakkının maliki değil, konusu konumundadır. Roma Hukukundaki res mancipi ve res nec mancipi mal ayrımında köle, aynı İtalya Toprağı, yük hayvanı ve binalar gibi res mancipi mal olarak sınıflandırılır. Köle, hak sahibi olamaz. Eğer, bir köle, bir şekilde bir malı kazanır ise mal, kölenin sahibi tarafından kazanılmış olur.

Status Libertatis, bir kişinin hak ehliyetine sahip olması için incelenen üç durumdan biridir. Buna göre insanlar, hürler ve köleler olarak ayrılmaktadır. Hürler, doğuştan hür olanlar ve yani azatlılar (libertinuslar) olarak ikiye ayrılmaktadır. Kölelerin tasnifi ise cinsiyetlerine göredir. Bu bağlamda hür kimse liberum caput, köle kimse ise servile caput olarak adlandırılmaktadır.

 

Köle Mülkiyeti

Köle, hakkın konusunu oluşturan bir kişi olduğu için, haliyle vücut bütünlüğünün ihlali yahut ücret (merces) alacağını alamaması halinde efendisini veya bir başkasını dava edememektedir. Gerçekten de Augustus devrine değin, efendinin (dominus) köle üzerindeki mülkiyet hakkı yasal olarak sınırlandırılmamıştır. Mos Maiorum adı verilen örf ve adet hukuku, mülkiyet hakkının sınırlarını oluşturmaktadır (Eren, 4). Köle ile alakalı örf ve adet kuralları genel olarak köleye eziyet etmemek, hastalandığında ilgilenmek ve hiç yoktan cezalandırmamak gibi onun insanî yönüne dikkat çeken kurallardır. Halikarnaslı Dionysus, kölesine haksız şekilde kötü davranan dominus’un, Mos Maiorum kapsamında nota censoria[1] adı verilen yaptırıma da uğradığını aktarmaktadır. Yine de bu yaptırımın caydırıcılığı tartışmalıdır zira efendi köle arasındaki ilişkinin sürekli biçimde denetlenmesi devrin şartları göz önüne alındığında uygulanabilir görünmemektedir.


Yine de, M.Ö 1. Yüzyıla değin kölelerin durumunun Principatus ve Dominatus devrine nazaran daha iyi durumda olduğu söylenebilir. Roma, özellikle Latium Savaşı[2] ve onu takip eden Pön Savaşlarına[3] değin bir civitas organizasyonu halinde idi. İktisadî hayat, basitçe organize olmuştu. Pater familias ve onun hukukuna tâbi olan aile üyeleri ve köleler, ailenin görece küçük tarlasını[4] hep birlikte sürüp, arazinin ürünlerini forumda satarak geçinirlerdi. (Visky, 2) Ücretli işçilik, hür yurttaşlara yaraşan bir iş olarak görülmemektedir.[5] Burada, ücretli işçiliğin milattan önceki Roma düzeninde istenmeyen bir çalışma şekli olduğu söylenebilir. O halde, tek kişinin yapamayacağı türden işlerin nasıl görülmekte olduğu sorusu ortaya çıkmaktadır.

 

Honorarium ve Merces

Bir yurttaşın diğerine yardım etmek amacıyla bir iş görmesi, tabi ki mevcuttu ve sıkça rastlanmaktaydı. Bu işin türü mahkemede savunma yapmaktan gündelik işlere yardım etmeye kadar değişkenlik göstermektedir. Ancak hür kimsenin bu işler karşısında bir ücret istemesi hoş görülen bir durum değildir. Bu bağlamda, iş gören kimseye şerefiye (honorarium) adında bir bedel ödenmesi yaygın bir uygulamadır. Honorarium’un merces’ten farkı paranın, görülen işin bedeli olarak sözleşme, yasa veya örf ve adet hukukundaki herhangi bir kural tarafından ödenmesi öngörülmemiş olmasına rağmen verilmesidir. Bir anlamda honorarium içeren kazandırıcı işlemin sebebi causa donandi karakterinde iken konusu merces olan kazandırıcı işlem causa solvendi karakterinde olmaktadır. (Visky, 2)

 

Hakları Kısıtlanmışlar: Libertini ve Colonuslar

Merces adı verilen ücret, köleliğe ilişkin bir durumu ifade etmektedir. Özellikle cumhuriyet devrinin sonlarına doğru Res Publica’nın aristokratik karakteri hayli belirginleşmiş, adeta Res Optimata haline gelmiştir. M.Ö. 2. Yüzyılda devletin hükmettiği topraklar artarken, bu toprakların büyük çoğunluğu, özellikle İspanya, onları fetheden hür vatandaşlara (lejyonerlere) verilmemekte, yerli halk köleleştirilip topraklarla beraber başta senato üyeleri ve eküteler olmak üzere honorarius sınıfının üyeleri tarafından pay edilmektedir. Bu durum, kendi toprağına sahip hür yurttaşın büyük arazilerle rekabet edememesine sebep olmuş ve birçoğu ücret karşılığı, bir patronun altında çalışmak zorunda kalmıştır. Artık, ücretli çalışmak zorunda olan hür kimse, humiliores sınıfına tâbidir ve bunlardan bazılarının hakları kısıtlanmıştır. Azatlılar (libertini) ve Colonus humiliores sınıfının örneklerindendir.

 

Libertini: Azatlı, kural olarak, kendisini azat edenin hukuki statüsüne kavuşmaktaydı. Dolayısıyla Roma yurttaşı, Latin yahut yabancı olabilirlerdi. Ancak, Augustus devrinde çıkan Lex Aelia Sentia uyarınca kölenin usulüne uygun olarak azat edilmemesi halinde efendi yurttaş olsa dahi köle ancak Latini Juniani statüsüne sahip olabilirdi. Bu haldeki azatlı conubium ve miras bırakma hakkından yoksun kalırdı. Ius Civile’ye uygun biçimde azat edilen köle, oy kullanma, malı kendi adı ve hesabına iktisap etme gibi üç Status’a sahip olanların haklarını edinirdi (Gümüşdere, 20). Ancak Senatör olamaz, yüksek magistralıklarda bulunamazlardı. Siyasi hakları kısıtlanmış haldeydi.Ayrıca azatlı, eski efendisi yararına çeşitli şekillerde çalışmak zorundaydı. Eski efendisi, azatlıyı kiralama hakkına sahipti. Ancak, azatlının zor durumda kaldığında efendisi tarafından yardım nafakası ödenmesi gerekebilirdi.

 

Colonus: Colonus, aslında hür bir kimsedir. İmparatorluk döneminin sonlarına doğru hiçbir toprağı olmayan hür kimselerin sayısı büyük oranda artmıştır. Bu insanlar, toprak sahibinin tarlasını kiralar ve kira karşılığında elde ettikleri ürünlerin bir kısmını arazi sahibine verirlerdi. Constantinus’un emirnamesi, tarım düzeninin bozulmaması adına, colonus’ların topraklarını terk etmesini yasaklamıştı. Colonus ancak işlediği toprağı satın almak suretiyle hürriyetine kavuşabilirdi.

 

Sonuç

Antik Roma toplumu pratik bakımdan sınıflara bölünmüş haldedir. Elbette, bu hâl teorik alanda da etkisini göstermekte, Roma Hukuku, kendisine tâbi olanları keskin çizgilerle tasnif etmektedir. Bu anlamda persona, yani kişilik kelimesinin bir anlamı bulunmamakta, kişinin taşıdığı sıfat ve sosyal statüsü onun hukuki ve pratik durumuna etki eden ana unsur olmaktadır. Bu noktada kişinin esasen çalışma hayatıyla alakalı bir durumu ifade eden colonus kurumunun hak kısıtlayıcı bir karakterinin olması, Roma Hukukçularının tatbikatçılığını göstermektedir.  

Colonusların durumu, ücretli çalışmanın özünü göstermesi açısından önemlidir. Zira halen daha, ücretli çalışan kişinin emeği karşılığında bir para aldığı düşüncesi yaygındır. Ancak durum böyle değildir zira emek, insanın bedeninden ayrılıp kendi kendine değer biçilebilen bir nesne olmayıp insanın beden ve zihninin çalışması durumuna takılan bir isimdir. Dolayısıyla ücretli çalışan esasen kendisini patronuna kiralamaktadır. Dolayısıyla, halen daha iki temel sınıfın bulunduğu görülmektedir: kendisi için çalışanlar ve başkası için çalışanlar.


KAYNAKÇA

Britannica Ansiklopedisi resmî sitesi. “The empire in the 2nd century”. Erişim tarihi 12 Aralık 2023. https://www.britannica.com/place/ancient-Rome/The-empire-in-the-2nd-century

British Museum resmî sitesi. “Slavery in Ancient Rome.” Erişim tarihi 14 Aralık 2023. https://www.britishmuseum.org/collection/object/G_1975-0902-6

Cicero, Marcus Tullius. Çev. Miller, Walter. “De officis.” Cambridge: Harvard University Press, 1997.

Eren, Selahattin. “Roma Hukukunda Köle Mülkiyetinin Sınırları.” Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Roma Hukuku Anabilim Dalı. İstanbul, 2017.

Gümüşdere, Serpil. “Roma Hukukunda Hak Ehliyeti ve Kölelik.” Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi. 1985.

Millar, Fergus. “The Crowd in Rome in Late Republic.” Michigan: The University of Michigan Press, 1998.

Tekin, Oğuz. Antik Yunan ve Roma Tarihi. 2015. İstanbul.

Visky, Karoly: “Roma Hukukunda Kölelik ve Serbest Meslekler”. Çev. Tahiroğlu, Bülent. İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası. 10, s.1-4. İstanbul 1974.


 








22 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page